Hele ki bu kayınpeder ya zengin olacak ya da önemli bir kurumun başında... Hele birde baba tarafı zenginse değme keyfine. Hani derler ya “arkanda dağ gibi durmak”, işte bu dağların tapusu genelde damatların hanesinde.
Ve tabi sadece kayınpeder yetmiyor. Siyasilere yakınlık da bir nevi başarı dopingidir. Onların gönlünü hoş tutanlar, projelere "üst düzey destek" alanlar, yalakalıkta gerekli özeni gösterenler, onların taleplerini ikiletmeden karşılayanlar, çay sohbetlerinde devlet meselelerini çözenler, Niğde’nin kaderini ellerinde tutar oldular. Sonra da keramet kendilerindeymiş gibi Okçu Tepesinden bakarlar, insanları küçük görüp kendilerini bulunmaz Hint Kumaşı sanırlar. O kadar ki, çakılan her çivinin gölgesinde bir siyasetçinin tebessümü, bir kayınpederin desteği var.
Ama sorsanız, hepsi "Niğde için çalışıyoruz" der. Dürüstlükten, onurdan kul hakkından söz ederler. Ne tevazu ama! Halbuki arka planda dönen telefon trafiği, özel sohbetlerdeki bizim çocuk şuraya alınsın, şu işi yapsın, bu iş bize verilsin, temennileri, birilerine açılan “bir rica” kapıları nedense hiç görünmez.
Bazıları bu ilişkileri eleştirebilir ama bana sorarsanız biz Niğde olarak çok şanslıyız. Çünkü öyle kayınpederler, öyle siyaset dostlukları var ki; liyakati mumla aramaya gerek kalmıyor. Zaten mum da olsa yakacak biri bulunuyor.
İşte bu yüzden, Niğde’de başarı, çoğu zaman mezun olunan okuldan değil, oturulan sofradan belli olur. Amaç halka hizmet mi? Elbette! Ama önce yakın çevreye, sonra dostlara, sonra da... belki halka.
Kapanışı da hak edenlere bir teşekkürle yapalım: İyi ki varsınız sevgili kayınpederler. Sayenizde Niğde’de işler tıkırında(!) Siz olmasaydınız damatlarınız ne yapardı!