Bir koltuğa oturmak, o koltuğun hakkını vermekle aynı şey değildir. Ne yazık ki birçok kurumda, "müdür" unvanı sadece kartvizitte kalan bir süs, odanın kapısında yazan bir tabela olmaktan öteye gitmiyor. Yöneticilik; yetki kadar sorumluluk da gerektirir. Ancak son dönemde bazı müdürlerin bu dengeyi unuttuğu, hatta görev tanımlarını tamamen ters yüz ettiği gözlemleniyor.
Müdür olmuş müdürler... Yani müdürlüğün ciddiyetini değil, yalnızca imtiyazlarını benimseyenler. Sabah işe geç gelen, makam odasından nadiren çıkan, çalışanlarla iletişimi asgariye indiren bu tip yöneticiler; iş üretmek yerine statü koruma derdine düşmüş durumda.
Kimi müdürler kendi odalarını adeta “krallık” ilan etmiş; personeline ulaşılmaz, vatandaşa mesafeli. Sorumluluk alanlarındaki sorunlara çözüm üretmek yerine “Bana ne, alt birim ilgilensin” diyebilecek kadar rahatlar. Kurumun değil kendi prestijinin derdinde olan, sosyal medyada protokol fotoğraflarında görünmek dışında sahada görünmeyen bu müdürler, bulundukları makamlara zarar veriyor.
Peki bu şımarıklık nereden geliyor? Cevabı basit: Denetimsizlik. Liyakatten uzak atamalar, hesap vermeyen bir düzen ve "koltuğa oturan bir daha kalkmaz" anlayışı, bazı müdürleri görevini yapmayan memurlara dönüştürüyor. Oysa müdürlük, sorumluluktan kaçma değil, sorumluluk alma makamıdır.
Bir kurumun işleyişi, yöneticisinin duruşuyla şekillenir. Müdür rehber olmalı, öncülük etmeli, çalışanlara motivasyon kaynağı olmalı. Ama gelin görün ki müdür olmuş müdürler; sadece kendi konforlarını düşünen, eleştiriden uzak duran, iş üretmek yerine protokol çayı içmeyi tercih eden kişiler haline geldi.
Artık şu soruyu sormanın vakti geldi: Makamlar insanları büyütmek için mi, yoksa şımartmak için mi var? Müdürlük unvanı taşıyan herkesin, taşıdığı bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Aksi halde makamlar saygınlığını, kurumlar ise işleyişini kaybeder.
