Bazen bir şehir sadece sessizliğe gömülmez. Bazen şehirler göz göre göre kan kaybeder. İşte benim memleketim Niğde, tam da böyle bir süreçten geçiyor. Elimizde tarih var, kültür var, doğa var ama elimizi taşın altına koyacak irade yok. Olmadığı için de gençlerimizi, umudumuzu, hatta geleceğimizi kaybediyoruz.
Yıllardır aynı şikâyetler, aynı vaatler. "Niğde kalkınacak", "Sanayi gelişecek", "Turizm patlayacak" diye diye bir kuşağı büyüttük, şimdi o kuşak başka şehirlerde yaşıyor. Kendi çocuklarımız başka şehirlerin nüfusunu artırıyor, kendi şehrimizin sokakları ise yaşlıların sessiz adımlarına kalıyor. Neden? Çünkü iş yok, umut yok, yön yok.
Bakın çevremizdeki şehirler ne durumda? Yatırım alıyorlar, altyapılarını güçlendiriyorlar, lojistik merkezleri kuruyorlar. Biz hâlâ hızlı trenin hayalini kuruyoruz. Biz hâlâ OSB'de dolmayan fabrikaların tabelalarını sayıyoruz. Gerçekten bu kadar mı zor planlı, uzun vadeli bir kalkınma hamlesi?
Üniversite mezunu gençlerimiz birer birer Ankara’ya, İstanbul’a, yurtdışına gidiyor. Geri dönen yok. Çünkü dönecekleri bir gelecek bırakamıyoruz onlara. Ne ekonomik cazibe sunabiliyoruz ne sosyal yaşam. Peki ya çözüm? Elbette var. Ama öncelikle görmek lazım, kabul etmek lazım. “Her şey yolunda” demekle şehir gelişmez. Cesaretle, akılla, kararlılıkla yönetilen bir vizyona ihtiyaç var.
Niğde sadece bir şehir değil; bu ülkenin kalbinde, binlerce yıllık geçmişe sahip bir kültür kenti. Ama geçmişle övünmek geleceği inşa etmiyor. Eğer bugünü kurtaramazsak, geçmiş de geleceğe taşınamaz. Unutmayalım: Bir şehir sadece binalarla değil, insanla ayakta kalır. Ve biz insanımızı kaybediyoruz. Artık birilerinin “dur” demesi gerek.
